Formun Dogru Adresi.
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Formun Dogru Adresi.

Forumun Tek ve Dogru Adresi Askbahcesi.Forumh.Net
 
AnasayfaAnasayfa  GaleriGaleri  AramaArama  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yap  

 

 ihanet (devamı)

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
BabyFace
Admin
Admin
BabyFace


Mesaj Sayısı : 784
Kayıt tarihi : 01/01/08
Nerden : Askbahcesinden..

ihanet (devamı) Empty
MesajKonu: ihanet (devamı)   ihanet (devamı) EmptyPerş. Ocak 17, 2008 9:45 am

Yine zor açtığı, Internet dünyası ayaklarının altındaydı. Sigarasını kül tablasıyla birlikte ve çok sevdiği çekirdeği sivilcelerine rağmen yanı başına aldı. Akşamki rumuza ‘ Merhaba Çaresiz’ yazarak bekledi. Uzun süre bekleyiş iki sigarasına mal olmuştu. Dumanlar odayı sardığında, boğulacak gibi hissedip, odanın penceresini ardına kadar açtı. Mutfak aralığından yükselen mutlu seslerde yukarıya doğru yükseliyordu… Perdenin aralığından, karşı evlerde olup bitenleri izledi. Komşuları, Hasan beyin, karısını kucaklayışını ve yan mutfakta, işten yeni dönen, Ünal beyin karısının yanında, kahkaha ile yemek hazırlayışlarını özenle izledi. İç geçirmeyle, tekrar ekranında düşecek sözcükleri beklememeye başladı. Gece yeni başlamıştı. Pelin, zaten bir gün öncesinin biriken uykusuzluğu ile göz kapaklarına hakim olmamanın tutulmazlığında, uykusunu kaçırmak için mutfağa neskafesini hazırlamaya gitti. Oğlunun, yengesinde olduğunu unutup, odasına baktı. Yataktaki boşluğuna bile aldırış etmeden ‘ canım benim’ sözcüğünü gülümsemeyle söylenerek bilgisayarın karşısına tekrar oturdu. Uykusuzluğunun dağıldığını hissetti. Beklemenin sinir bozuculuğunu neskafesini bir dikişte içerek gidermek istedi. Boynuzlusundan ümidini kesip yatak odasına yöneldiğinde gelen cevaba sevindi.

“ Ben buradayım. Yatacağını tahmin edip, uzun bir süre yazmadım. Devam etmemi ister misin?”

“ Ben de şimdi yatak odama çekiliyordum ki mesajın geldi. Seni dinliyorum.”

“ Aradan üç veya dört yıl geçmişti. Fabrikamız kapandığında, devlet bize başka bir yerde iş bulmuştu.” Pelin, tuşlara dokunmadan, “ Ohh.. bee!.. Ne güzel memleket, işini kaybettin mi, devlet hemen iş buluyor, bulamazsa da adam gibi işsizlik parası veriyor. Bizde de aldığımız maaşla sürünüyoruz.“ “Aradan iki sene geçmişti ki Canan bu kez, fabrikanın altmış beş yaşındaki ustasıyla beni aldatmaya başlamış ve 1985 yılının aralık ayının bir cumartesi günü saat on iki civarında eşyalarını alıp, bu morukla kaçtı. Polisler, tüm aramalarına rağmen onu bulamadılar. Daha sonra, moruğun karısı bana telefon ederek, Canan’ın ve kocasının Frankfurt’ta bir evde saklandığını söyledi. Olayı hemen bizim personel şefine söyledim. Onları, polise şikayet edip, getirilmelerini istedim. Polisler de ikisini kol kola getirdiklerinde, polis, bizimkine sordu,

“ Bu adam seni zorla mı kaçırdı?” Canan hiç sıkılmadan,

“ Hayır, kendi arzumla gittim. Onu da çok seviyorum.” yanıtına, polisler de “Bizim yapacağımız hiçbir şey yok.” Dediklerinde, onlarda arabalarına kol kola binip, uzaklaştılar. Çocuklarımsa bana devamlı, “Baba, annemiz nerede? Bizleri bırakıp nereye gitti? Biz annemizi özledik. Onu bize getir.” diyerek beni yüreğimden dağlıyorlardı. Bende sonunda “ Anneniz bizi bıraktı, başka bir erkekle kaçmış, o bizi istemiyor, sevmiyor.” demek zorunda kaldım. Fakat, onlar yine de; “ Gidelim, annemizi o adamdan alalım” diye bana yalvardılar. Bende, çocuklarla birlikte, onların kaldıkları eve gittik. Canan, dostu, oğulları ve gelinleri ile birlikte yemekteydiler. Ben ve çocuklarım sofra başında yalvarmaya başladık. “ Ne olur!... Evimize dön!...” diye, ama o hiç aldırış etmeden, bana ve öz evlatlarına hakaret etmeye başladı. Artık bizlere geri dönmeyeceğini, bizleri istemediğini ve o morukla kalmak istediğini söyleyerek bizi hakaretlerle kovmaya çabalıyordu. Bir ara, adamın gelini bana işaret ederek, kucaklayıp zorla götürmemizi söylediğinde, bu olayı onlarında tasvip etmediklerini anlamıştım. Beş çocuklu bir kadının yaşlı birisiyle olamayacağını biliyordu. Çünkü o da bir anneydi. Bende Canan’ı kucakladığım gibi, zorla çocuklarımızla birlikte evden çıkarmaya çalışıyordum ki, ihtiyar, moruk üzerime gelmek istedi, ama adamın oğlu, “ Baba bırak onu, onun karısı ve beş çocuğu var. Çekil !...” diyerek bize kapıyı açtı. Bizde tıpkı kız kaçırır gibi hızla oradan uzaklaşarak evimize geldik.” Yavrularımız olayı henüz idrak edemeyip sadece annelerine kavuştukları için sevinçliydiler. Ben, onları yatırdığımda Canan da durmadan “ Bırak beni!... Ben artık sana yaramam!... Senin yüzüne nasıl bakarım? Ben artık o…pu bir kadınım!... Bırak beni!... “ diye hıçkırarak ağlıyor ve bilinmeyene çekip gitmek istiyordu. Canan’ı evimize getirmiştim ama onun tekrar gitmek ve kaçmak istediğini ertesi günü şefe söylediğimde, Şefte bana iki hafta paralı izin vererek, “ Git karının yanında bulun, biz sana her türlü yardımı yapacağız” demişti, demesine ama Canan’da ben de çok perişan olmuş ve olaylardan bitmiştik.” Gecenin yarısından fazlası geçmek üzereydi, iki gün uykusuzluğun kendisini yıpratacağını düşünerek, boynuzlusuyla vedalaşıp yatağına girdiğinde rüyalar alemine geçmesi de uzun sürmedi.



Rutin yaşamın günün sonunda Pelin, yine doksan metre karelik evinin bir metrekaresini bile kaplamayan bilgisayar masasının başındaydı. Olumsuz düşüncelerimi kovduğum ve tek eğlencem dediği bilgisayarın karşısında boynuzlu adını taktığı arkadaşını aradı. Kısa sohbetin ardından gelen yazıları yine hayretle okumaya devam etti.

“ Şüphelerimi de yazmadan yapamayacağım. Canan, ehliyet almak istemişti. Benim eski karım, çok da akıllı ve yetenekliydi. Bende, ona şoförlüğü en iyi şekilde öğretmeme rağmen, o üç saatlik bir dersle alabileceği dersi seksen saatte aldı. Öğle vakitlerinde gidip, akşam geç vakitlerde eve dönüyordu. Bu duruma da kafamı çok takıyor, ondan da şüpheleniyordum. İkincisi de, Almanya’da emekli olmak kolay edildi. Sapasağlam her ağır işin üstesinden gelen Canan’ı doktoru nasıl ve ne karşılığı emekli etme çabasını gösterdi anlam verememiştim. Sana, Canan hakkında iyi veya kötü o kadar yazabilirim ki daha fazlasına gerek yok. Bu kadarı bile aldığın karının ne mal olduğunu anlamaya yeter. Çünkü, onun sütü bozuk, yoğurt olmaz ondan. Onun mayası bozuk, ekmek olmaz ondan. Harcı bozuk bina olmaz. Benim tüm iyi niyetimle ona dört elle sarılıp, iyi bir hayat vermeme rağmen, işte gördün, yine de seninle beraber olarak bana ihanet etti. Bir gün, benim gibi senide aldatacaktır. Sana da mağazalara takılıp kaldığını veya bir arkadaşına uğradığını, zamanın nasıl geçtiğini anlayamadığını ve buna benzer mazeretlerle seni de avutacaktır. Çünkü, o buna alışmıştır. Yapamadan duramaz. Köpek bok yemekten vazgeçmez. Sana bir kıyak daha, aldığın benim karı var ya, çok iyi bir ev kadınıdır. Bu yönü dörtdörtlüktür. Çok temiz ve titizdir. Yıkadığı giyilir, yaptığı yemek yenir ama gel gelelim, aynı temizliği aile kadınlığında gösteremez. Namusuna hiç önem vermez. Önüne çıkan erkekle, öncede bahsettim, yaşlısı genci fark etmeden atlarına çarşaf gibi yayılır. İleride sana da güzel boynuzlar taktırır. Utanması ve arlanması yoktur. Yüzü yaptıklarından dolayı da kızarmaz. Alışkın ve pişkindir. Kısa aralıklarla kavga edip, eğer dövmezsen senden soğur ve kaçar. Çünkü, psikolojik tedavi gördüğü doktoruna benim onu hiç dövmediğimi ve hiç kavga etmediğimi ve hep iyi davrandığımı şikayet etmiş. Doktor da bana, ‘ hiç kavga etmemişsin karına bir tokat bile vurmamışsın, hep tatlı, hep tatlı, karın bu davranış biçiminden bıkmış. İnsan arada bir kavga eder, benim eşim mimar ve ben doktor olmama rağmen her iki veya üç ayda bir kavga ederiz. Kavga evin tuzu ve biberidir’ sözlerinin tamamlamasına, Pelin,

“ İyi güzel de, neden dövmediniz? Benim eşimde beni dövmez, hem ben kadına dayak atılmasına şiddetle karşıyım. Ev hali, belki ağız dalaşı olabilir. Keşke benim kocam da sesini yükselterek münakaşa etse. O hep suskun, işin en kötü tarafı da bu olsa gerek.”

“ Benim yapımda kavga denen bir şey yok. Onun yapısında bozukluk varmış. Her dayak yemeyen kadın böyle mi yapar? “

“ Böyle olduğunu bildiğin halde, neden elinden kaçırdığın karınla uzun seneler beraber oldun ve bu olayları göz göre göre acıyla birlikte yaşadın?”

“ Ben, Canan’ı acı tatlı, iyi, kötü, sevapları ve günahlarıyla da çok sevdim. Onu kalbime kazıdığım için, kalbimden söküp atma cesaretini kendimde bulamadım. Hala da onu unutabilmiş değilim. Çünkü, o benim otuz senelik tek kadınım oldu. O benim biricik dişim ve en önemlisi de yavrularımın annesiydi. Yokluğu beni gerçekten yıktı…

“ Bunları, o halefinize neden yazma ihtiyacı duydunuz? peki bu yazılanları neden ulaştıramadınız? O, yanlışların içine saplanmış, çıkamamış. Sizin böyle bir yanlış içinde olmanıza pek anlam veremedim. Ben olsam, bu yazılanları unuturdum. Çünkü, o yaşanan olumsuz düşünceler sizin zihninizi bir virüs gibi sürekli didikleyecektir. Bugünden sonra yaşanan o olumsuzluğa bir nokta koyun ve geleceğe umutlu adımlarla başlayın.”

“ Bunları içimi dökmek ve kendimden intikam almak için yazdım. Bu yazdıklarımı o hıyar halefime göndereceğimden değil, kendimi rahatlatmak için yazdım, Sizin beni dinlemenizden oldukça rahatladım. Bir insanın karşısındaki tarafından anlaşılabilir olması ve en azından dinlenmesi kadar güzel bir şey yok. Size çok teşekkür ederim. Kusura bakma hep kendi hayatımdan bahsettim. Bunca olayların ardından, bana kafana takılan bir şey var mı deseniz, ben de Ece’nin babasının ben mi, yoksa İtalyan mı olduğunu merak etmemdir. Beni artık boş verinde biraz da siz kendinizden bahsetseniz?”

“ Bunca boynuzlanmanızın yanında, Ece’mi nece mi olduğu ne fark eder ki?” tuş dokunmalarının ardından, bir daha dönmemek üzere enterle, yatak odası arasındaki mesafeyi birden kısaltmıştı. Pelin, yatağının içinde uykusuzluğuna anlam veremedi. Gözlerini sıkıca kapatması, beyninde dolaşan sorunlar ve düşünlerle irtibatını kesemedi. Gecenin ilerlemesi kabus gibi yüreğine çökmeye başladığında, düşünmekten ve yorum yapmaktan başka çaresinin kalmadığını kanıksadı. Boynuzlusunun yaptıklarına bir türlü anlam veremedi. Neden insanlar, kaybetmeyi bile dürüstçe sonuçlandıramazlar? Eşler, evlendikleri yuvayı güzelleştirdikleri gibi, neden ayrıldıklarında da aynı güzelliği koruyamazlar? Neden, olayları gazete ve televizyonun o büyülü dünyasına malzeme yaparlar? Evli çiftlerin ayrılmaları bile onurlu olmalıydı. Uyuşmayan beyin ve tenlerin beraber olmaları kadar tehlikeli ne olabilirdi ki? Evliliğin artık düşüncelere düşüncelerle yanıt verilmediği noktada şiddetin, dayağın ve hırçınlığın meydana geldiği ve kişiliklerin değişime uğrayacağı, bu nedenle de fonksiyonları bitmiş bir bedenden ne farkı olabilirdi ki? Sevginin gücüne bak, Kaybetmemeyi bile, boynuzlu olmaya tercih edebiliyordu. Canan, bence bu sevgi kavramından güç alarak bunları yapıyordu. Bu gücü adama yaşatmanın anlamı ne olabilir di ki? O adam için önemli olan acaba elindeki değer miydi?. Onun iyi veya kötü olması o değer kavramını hiçe mi sayıyordu? Peki, bitiş noktasındaki başlangıç neydi? Onun için mi yazılmıştı onlarca satır? Yılların intikamını mı almak, yoksa, Canan’ın birlikte olduğu erkekten onu soğutup, geri kapabilme telaşı mıydı? Sorularının çokluğu, sağa ve sola dönüşlerle Pelin’i yatakta pes ettirmişti. Düşüncelerini frenleyememenin zorluğu ile zihni yine dalmasına müsaade etmedi. Kadınların tarihteki intikam örneklerinde dolaştı. Dişinin kurnazlığı önünde hiçbir erkeğin duramayacağını, ama kendisinin kocasına karşı bunu neden başaramadığını yargıladı. Düşünceler yumağında mavi gözlerde gecenin karanlığıyla birlikte kaybolduğunda, saatin akrebi üç yelkovanı da altının üstünde dans ediyordu…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
ihanet (devamı)
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» sadaakat ve ihanet
» Etiket: ihanet

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Formun Dogru Adresi. :: İhanet Hikayeleri-
Buraya geçin: